Damarlarınızı Koparmayın
Damarlarınızı Koparmayın

Ne gariptir ki bazen tanımadığın insanlarla aynı saatleri paylaşırsın. Hiç görmediğin kişilerden bahsediyorum. Belki aynı duyguları hissedersin. Aynı yerde tüylerin diken diken olur. Manyak mı bu, diyebilirsin içinden. Yok sadece bir teori bu.

Peki nasıl oluyor? İzlediğin bir filmi ele alalım. Senin izlediğin bu filmi izleyen, konuşma diliniz bile aynı olmayan bir insan ile birlikte. Yaklaşık iki saatlik bir süre zarfında aynı görüntüleri izliyor, aynı söylenenleri dinliyorsunuz. Bunun bir farklı versiyonunu müzikle ilgili yazmıştım. Ama onda süre kısaydı. Bu daha uzun bir süreç. Aynı olan şey ise duygu, mantık, bir sonuç çıkarma.

Anlatılan olay aynı, gördüklerin aynı, duyduğun ses tonu bile aynı. Kitaplar kadar sana geniş çerçeveden baktıran, düşündüren değil. Kitaplar kadar zihnine farklı versiyonlarını kaydettiren değil. Ne görüp duyduysan sadece o. Daha basit. Çoğunlukla aynı duygulara iten, hemen hemen yakın düşündüren cinsten. Bu yüzden de kitaplardan farklı. Ama bu süre zarfında aynı hisleri uyandıran bir ayrıcalık. Bazen bu da lazım bize. Belki de lazım değil ancak güzel, farklı bir his.

Bazı filmler vardır insanı etkiler. İzledikten sonra birkaç saat etkisinden kurtulamazsın. İyi yapıtlar bunlar. Bazıları vardır, lan keşke gitmeseydim boşa vaktim gitti dedirten. Bazıları ise size hayat için ipuçları veren. Belki de bazı şeylerin kafanıza dank etmesini sağlayan. Of o zaman tadından yenmez işte.

Konu dağılmadan neden bahsettiğimi biraz kafanızda canlandırmak istedim. Şimdi gelelim asıl meselemize. Bu filmler, kitaplar, müzikler ne kadar güzel şeyler değil mi? Tanıdığın, tanımadığın insanlarla sanki birlikteymişsin gibi sizlerin ortak paydaları. Belli bir zaman dilimi de olsalar. İşte insan böyle şeylerden uzak olmamalı. Böyle şeyleri bırakmamalı. Neden mi? Varsayalım ki ne film izledin, ne kitap okudun, ne de müzik dinledin. Bunların hiçbirini yapmadığını düşün. Kendini değiştirecek, yani aslında sana birşeyler katacak bir sürü şeyi elinin tersiyle itmiş oldun. Tanımadığın bir sürü insanla aynı duyguları hissedebilme ihtimalini ortadan kaldırdın. Onlarla yanyana oturma fırsatını kaçırdın . Kendini bir nevi yalnızlığa ittin. Sonucu ne olurdu? Ölene kadar yalnız yaşadığını düşün. Ya da sadece tanıdığın insanlarla muhabbet ettiğini, yüzyüze görüştüklerinin dışında kimseyi izlemediğini, duymadığını. Ne kadar sade, basit bir hayat olurdu diye geliyor insanın aklına. Görebileceğin farklı olaylar, gözlemleyebileceğin farklı deneyimler, hissedeceğin onca duygu bir anda çöp olup gidecek.

Lafı da çok uzatmadan diyeceğim şu ki, bunlardan uzak kalmayın. İzleyin, okuyun, dinleyin. Unutmayın ki insanlar bu aktivitelerden uzak kaldıkça sadeleşir, beyin algısını azaltır. Şu üç günlük dünyada basit insan olmaktansa farklı çerçevelerden bakıp, tabiri caizse sanatla dolu birer insan olarak yaşayın. Neden mi? Ulu Önder Atatürk ‘ün söylediği şu cümle bence bu konuda yazılabilecek en güzel cümle grubu : “Sanatsız kalan bir milletin, hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here