Kaçırdım yazdıklarımı. Neyse hayırlısı. Yeniden başlayalım;konu aynı,kelimelerin fısıldadıkları farklı olsun bu sefer. Uzun zaman oldu görüşmeyeli. Nasılsın bakalım ? Önce hal hatır sorayım,sonra vaktini alacağım biraz.
Neden kaleminin mürekkebini harcıyorsun ? Yüzyüze konuşmuyorsun diyebilirsin. Bunun bir anlamı olmalı değil mi ? Bundan bahsetmeden önce neden hep sana soru soruyorum sence ? Mesela şu an gibi. Anlatayım hemen. Ben soru sormayı çok severim.Karşımdaki her an sorduğum soruya farklı bir yorum katabilir. Ben de oradan birşeyler kapabilirim. Bazen bildiğim şeyleri sorarım insanlara,hem de çok iyi bildiklerimi. Sırf konuşalım diye. Kıymet bilinmez bazen ama. Böyle bir faydası var yani aklında bulunsun.
Aman boşver. Bir örnekle anlatayım demek istediğimi. Benim sürekli soru sormamı kitaplara benzetebiliriz. Filmi çekilen kitaplara mesela. Sherlock Holmes bilir misin ? Ben bayılırım. Kitabını okudum,filmini izledim,dizisini bitirdim. Ne mi oldu tüm bunları yapınca ? Film ve dizilerde belli oyuncular var. Yüzlerini gördüğün. Olay gerçekleşmeye başlıyor. Tüm herşeyi o karaktere yüklüyorsun,sadece onu görüyorsun. Peki ya kitapta ? Yüz yok,mimik yok,güzel yok,çirkin yok. Peki ne var ? En güzeli tabiki “Hayal Gücün”. Okurken kafanda canlanan. Her bireyde farklı bir çehre. Senin okuduğun kitaptakilerle benim okuduğumdakiler aynı kişi değiller. Ne kadar muazzam değil mi ? Hiç bir zaman tanışmamış,birbirini görmemiş kişiler ama aynı şeyleri yaşayıp,aynı hareketleri yapıyorlar.
Benim yazılarımda çok soru sormamın sebeplerinde biri de bu ? Benim sorduğuma herkes farklı cevap verebilir. Bu da tam istediğim şey. Düşünce özgürlüğü. Aslında anlatmak istediğimi anlatıyorum. Bazen çakallık yapıp demek istediğimi sorduğum soruyla sana cevaplatıyorum. Ya da cevaplattığımı sanıyorum. Ama katılmadığın kesin değil.
Yarın yine sorularla karşı karşıyayız. Sorular olmadan olmuyor. Ben yazılarımdan nasıl çıkartayım ki ? Nasıl vazgeçeyim ? Ömrümü devam ettireyim ?
Bugün birsürü soru sordum kendime ? İnsanların kalabalık olduğu bir yerde. Bu arada aramızda kalsın kalabalığa bayılırım. Boşver önceki cümleyi. Herkes ayrı bir kafadaydı. Garsonun biri dikkatimi çekti. Beni de garipsedi sanırım biraz. Her boşu almaya geldiğinde tekrar doldurttum. Napıyor ki bu demiştir bence. Ama farklı bir insandı eminim. Oturup konuşmak isterdim. Belli ki bir derdi vardı,çok belliydi. İncir Reçelindeki kız aklıma geldi. Onun havasında biri. Severim böyle insanları. Derdi olan insanları değil,hayatın farkında olan insanları. Takmıyordu dünyayı. İşinde,gücünde. Amacı çalışmak değil kafa dağıtmaktı belli ki. Ya da sıkıntılarından kurtulmak. Ama sevdim ya,ısındım ona. Kalktığımda ben çıkarken masamı siliyordu. Neyse 5 adım attım telefonum yok. Masada kalmış. Geri döndüğümde gözgöze geldik. Gülümsedi. Çok ciddi biriydi,o an gülmesi ilginçti. Hayatın farkında biri. Öyle saçma şeylere takıp,yorum yapıp,olmayan şeyleri olmuş gibi anlatan insanlardan değil. Böyle insanları görünce seviniyorum,mutlu oluyorum. Pes etmeyen,geçmişte yaşadıklarına takılı kalmayan,önüne bakan insanlar. Onun hakkında iyi şeyler hissediyorum. Gideceğim görmeye yine ara ara. Belki gördükçe benim de gücümü artırır değil mi ?
İnsan hayatına giren kişilerle şekil alır. Herkesin bir artısı vardır. Onları görebiliyorsan zamanla olgunlaşırsın. Sen olgunken seni aşağı çeken, sen mutluyken seni üzen biri varsa düşünmeye başla. Biraz zaman ver,çok değil ama. Durum aynıysa kendini kurtar. Milyonlarca insan var seni artıya çıkaracak. Peki senin o insanın nerede ? Çok yakının da mı ? Uzağında mı ? Kendini belli mi edecek ? Bir ruh gibi gözünün içine mi bakacak ? Kendini gösterecek mi ? Fark mı edemeyeceksin ? Bence ne yap biliyor musun ? Hiçbirşeyin olurunu. Yani ? Hiçbirşey.