Home

Seni Seviyorum Hayat

İnsanların başına hayatında kötü şeyler gelir. Herkese gelir. Kim için hangi olay kötüdür o tartışılır. Biri der senin ki kötü mü benim başıma bu geldi. Ağır zanneder veya gerçekten haklıdır. Mühim olan bu değildir ama. Önemli olan kişinin yaşadığı kötü olaylardan sıyrılabilme yeteneğidir. Kimi kaldıramaz bazı olayları, çünkü güçsüzdür. Hayatın ona vurmaya çalıştığı darbeleri savuşturamaz veya ona karşı gelmek zor gelir. Kendini güçsüz hisseder veya zanneder. İşte en kötüsü de budur biliyor musun? Hayat herkese gülmez. Zaman zaman ağlatır. Ağladıktan sonra göz yaşlarını silebilir, ertesi gün gülmeye devam edebiliyorsan ne mutlu sana. İşte güçlü insan. Unutma hayatın kötülükleri güçsüzlerin peşindedir. Bırakmaz onların yakalarını. Bir kez hissettirdin mi ondan korktuğunu sıçtın demektir. Ne yapar eder bulur seni. Uğraşır seninle. İşte bu yüzden koyacaksın tekmeyi, siktir git diyeceksin. Sen beni tanımıyorsun hayat sen kimsin diyeceksin, artistlik yapacaksın, üstüne yürüyeceksin. O seni yaşadıklarının bir yerinde hapsetmeye çalışacak. Sen dürüst olacaksın. Çıkacaksın o hapishaneden. Güçlü olacaksın yıkacaksın o duvarları. Konuşacaksın insanlarla kandıracaksın hakimi. Hayata küsüp o taştan dört duvar arasında kalıp, kafayı yemeyeceksin.

Bu hayat çok şerefsizdir. İnsanları zayıf tarafından yakalar. O seni yakalasa bile kıracaksın kolunu kurtulacaksın. Seni oyalama, harap etmek için karşına çıkaracak bazı tipler. Ama o malın yandaşı kim olur? Gereksiz, beş para etmez tipler. İşte sen bunu bileceksin. Seninle uğraşmak için sana bu tipleri göndereceğini. Akıllı adamın ne işi olur hayatın bu piçlikleri ile. Doğru insanı çıkarmaz karşına. Nerde zırtaboz var onu gönderir. İşte bunu farkettiğinde karşına çıkanların ne kadar basit, gereksiz olduğunu bildiğinde senin için bunlar üstüne basılıp geçilmesi gereken birer çöp poşeti gibi gelecek. Ezip geçeceksin. O poşetin içindeki pisliklerin ayağına bulaştığında moralini bozmayacaksın. Sinir olmayacaksın. Az biraz ilerlediğinde ötedeki suya ayağını sokup çıkaracaksın. Temizleyeceksin ayağını. Bir pisliği bir yerden alıp diğer bir yere taşımak olacak sadece görevin. İnan bana bu tip pislikler hep karşına çıkacak. Dolu amınakodumunun dünyasında bunlardan. Ama ayağına bir kere bulaştı mı bu meret, bir dahaki adımlarını dikkatli atmayı öğretecek sana. Bastığın yerlere bakacaksın. Bulaşamayacak bir daha bunlardan biri ayağına. Eğer hiç bulaşmasaydı bilemeyecektin bunu.

Hayat çeşitli sınavlardan geçirir insanları. Kimi kalır, bir daha kalır. Bitiremeyeceğini, kurtulamayacağını düşünür, pes eder. Cahil, cahil dolanır ortalıklarda. Kimi girer büte aslanlar gibi geçer. Etrafına der ki lan bu mu üzecek, engelleyecek beni. Bunlar benim vaktimden fazlasını alamaz. Takmam ben bunları. Bitirir giderim, hayatıma devam ederim. İşte sen onlardan birisin. Tabiki eski notlar karşına çıkabilir zaman zaman. Ama sen işini gücünü oturtunca artık hayatın bu derslerindeki bütünleme sınavları bir daha çıkmaz karşına. Yeni bir hayatın olur, mis gibi devam edersin. O geride kalanlar kendini bir bok zanneder, kazandığını düşünür. Ama asıl kazananı tahmin edemez. Çünkü öyle bir kapasitesi olsaydı böyle şeylerle uğraşmazdı.

Yani diyeceğim şu ki sen ne kadar iyi insan olur, ne kadar güçlü kalırsan hayatta, ayağına takılan çamurlar güneşi gördüğünde kuruyup dökülür giderler. İşte bu yüzden senin ayağının zaman zaman kirleneceğini ama sonunda hep temiz olacağını bilen biri olarak konuşuyorum. Seni seviyorum hayat.

Kahkaha Attığın Zamanlara İçelim

İsteğin vardır. İçinden gelen bir sigara yakmak gibi. Ama yaktığında sanki boğazından aşağıya dökülen katran ilerleyişinin verdiği acılık hissiyatı korkutur seni. Dayanamaz yakarsın bir tane herşeyi göze alarak. Arkadaş olur sana. Kötü arkadaş. Ama alçak değil, sen istediğin için sana zarar veren türden. Keşke tüm arkadaşlıklar, dostluklar böyle olsa değil mi? Sadece sen istediğinde sana zararı dokunan. Etrafındakiler yeri geliyor sana cansız bir varlık kadar yardımcı olamıyor. Ne acı be. Alkolün, sigaranın verdiğini veremeyen olmak çok kolay birşey değil. Ama bunu başarıyorlar. Tebrik mi etsen, siktir mi etsen insanın kafası bulanıyor. Bir odada on kişinin aynı anda konuşurken senin bir diğer on birinci kişiye seslenmeye çalışırken bir anda boşa kendini yorduğunu, o kişinin de seni duyacağını bilmeden uğraş vermenin saçmalığı düzeyinde.

Garip şeylere kafa yorar oldu insanlar. Artık eski düşünceler kalmadı. Hep diyoruz eski, eski, eski.. Ne lan bu eski? Neden hep eski? Nasıl oluyor da hep aklımıza eski geliyor, çıkmaza girdiğimizde. Çünkü artık düşünceler değişiyor. Sadece düşünceler değil, yaşam tarzları, yaşadığın kültür, sosyoekonomik etkiler, gösterme çabası vs. vs. Sayısız sayılabilir faktörler. Çünkü çağ değişiyor. İnsanın yapısı değişiyor. Artık insanlık, güven, samimiyet ortadan kalkıyor. Belki de insanların elinde değil bu. Buna mecbur kalıyor. İşte olay da tam burada bitiyor. Kendini mecbura inandırıp olması gereken iyi insan, dürüst insan rolünden sapıyor. Tüm bu din, siyaset, ekonomik özgürlük gibi onlarca bilmem neyin dışında sadece iyi insan olma profilinden sapıyor. Emin ol bence en önemli nokta bu kaçırılan. İyi insan olmak.. Sadece buna yönelip, insanlar sadece iyi insan, ahlaklı insan, dürüst insan olmaya çalışsa tüm dengeler değişecek. Ama bu lükslük yok mu herkesi olmayacağı bir köşeye çekiyor. Cahilliği artırıyor. Ömrünü keyfe, ahmaklığa bırakan bir yaşam düzeyine götürüyor. Bunu bastırmak için de yalanlar doğmaya başlıyor. İhanetler, arkadan vurmalar, sataşmalar ve daha yazılabilecek bir sürü kelime. Vicdan rahatlatıcı, kendini insan yerine koyan tavırlar. Eh olsun be. Bu da olsun anasını satayım deyip geçiştiriyorsun sende. Kabulleniyorsun. Aslında kabullenmenin sendeki kelime anlayışı uzaklaşıyorsun. Çevreni değiştiriyorsun. Her insanı hayatına almıyorsun. Zor geçiyor biraz, aslında zor değil de uzun. Kaliteli insan bulmak zordur. Öyle kolay olmaz, ani girişlerle hayatına giren ama bir boka yaramayan insanlar gibi değil.

Yaşadıkça öğreniyorsun,görüyorsun. Geride kalanlara gülüyorsun. Evet kazananları merak ediyorsun değil mi? Açıklıyorum. Esas kazananlar kahkaha atanlar. Tebessümü aştım, gülmeyi aştım, kahkalara yer verdiğim hayattayım. Gülmeyi bırakıp kahkaha attığın zamanlarda tanışmak üzere.

Lunaparkçı Kız

Saat gecenin karanlığına doğru gidiyordu. Uzaklara dalan bir canlı gördüm. Bunca yaşadığı hayatın belli bir kuplesine şahit olmuştum. Yaşamından, ölümüne değişmeyen konulardan bahsetmişti ta o zamanlar. Bahsedilen bu kuplenin nakaratları da olmuştu. Bir şarkının can alıcı sözleri gibi. Sesi güzeldi. Çok da hoş gelmişti insanların kulağına. Gel zaman git zaman şarkının tonu, ritmi, sözleri herşeyi bombok olmaya başladı. Artık çevresindekiler onun dediklerini anlamıyordu. Aslında dil değiştirmemişti. Sadece zihin değiştirdiği için normallerin frekansından sapmıştı. Bu onun kurtuluş yoluydu. Bunu elbet yapacaktı, mecburdu. Eski radyolarda frekans bandı vardır. Bu banttan çıktın mı ses gelmezdi. Zaten çıkamazsın da o skaladan. Çünkü bir süre sonra o çevirdiğin yuvarlak düğme ya dönmemeye başlar, ya da boşa döner. Ulaşacağı noktaya ulaşmıştır çoktan. Bu da öyle bir noktaya geldi. Çeviriyor çeviriyor değişen bir şey yok. Boşa dönen düğme misali. Kurtulmak istiyor artık çevresindekilerden. Sevmediği veya bıktığından değil, utandığından. “ Elalem ne der? ” sorusundan. Bu soruyu sana soracaklara adam gibi bir cevabın yoksa neden kalkamayacağın taşın altına giriyorsun? Komiksin sadece. Ne mal olduğunu bilen üç beş şakşakçı kaldı yanında, hatta onlarda kalmadı belli bir süre sonra. Şöyle bir ayağa kalkıp etrafında dönersen, kimsenin kalmadığını farkedeceksin zaten.

Biri senin hakkında sana kötü bir cümle kurmuştu. Yaşamınla ilgili. Özellikle bu cümle kaldı aklımda sen titrerken ne yapacağımı bilmez dumurlukta. Şimdi komik geliyor bu anı bana. Neden mi? Seni çözen insanlar sana gerçeği söylediğinde hep yeni insanlara kaydığın için. Bu son kayışın olur belki. Ya da iki, üç kişi kayarsın birkaç yıl sonra. Eğer o günler geldiğinde elinden tutup lunaparka götüren olmazsa beni ara. Çünkü seni kayarken görmek hep keyif vermiştir bana “Lunaparkçı Kız”.

Sahil Kenarında Dur

Alışkanlıklar evresinin lüzumsuz devamlılığı olan bir hayat içersindesin. Kendini bu hayattan soyutlamak istediğini belirtsen de yalan konuşuyorsun. Aslında bilinen bu. Sen bundan gayet memnunsun. Neden mi? Çünkü içini dökebileceğin, seni dinlerken sıkılmayacak, söylediklerine inanacak insan sayısı olabildiğince az.

Hayatını düzene sokabilecekken düzensizlikler içerisinde sürüklenmeye devam ediyorsun. İnsanların durakları gibi olmuşsun. Belli bir süre senin yanında olanlar otobüs geldiğinde atlayıp gidiyorlar. Bunu farkediyorsun zaman zaman. Ama onlar gittiği için onlara kızıp, daha da ilginç bir durak haline geliyorsun. Külüstür otobüsler duracak durak arıyorlar. Sen de durağında duracak araç arıyorsun. Bilmiyorsun ki bu yıpranmış araçlar aslında durak durak geziyor. Duracak biryer ararlarken sen onlara davetiye çıkarıyorsun.

Durağı yenileme ihtiyacın var ki daha çok araç gelsin. Bir vosvos buluyorsun. Çehreni düzeltiyorsun. Gelen giden araç sayısı aslında artmıyor. Durağa uğramayanlar bu değişimle kısa süreliğine uğruyorlar.

Ya da boşver. Belki de dıştan böyle görüyor otobüsün içindekiler. Uğrak biryer olduğun doğruluğu. Bir gün otobüs yerine lüks bir araç adres sormaya gelecek. Bir daha gitmeyecek. Sahip çehrene bakarak semtin en iyi durağı olduğunu düşünerek yabancı il plakasını senin en sevdiğin şekle dönüştürecek. Artık gözde durağa bir araç daha uğramayacak. Çünkü durağın adı değişecek.

Emin ol insanlar hayatını düzene sokmak istediklerin de otobüse binmek istemez. Bir araç sahibi olurlar. Onlar duraklarda değil, sahil kenarında dururlar.

Biletini Önceden Al

Merhabalar. Yine bir yolculukta daha beraberiz. Camın soğuk tarafından geçen mum ışığı gibi sıra sıra geçen aydınlatma direklerinin göz kırpar gibi eşlik etmesiyle. Yazmaya devam et dercesine. Şehirler arası değişikliklere devam ederken bu kez başladığım noktaya geri dönüyorum. İyi mi kötü mü bunu zaman gösterecek. Bugünkü konum hedef. Mühendis olduğum tarihten beri çok fazla iş değiştirdim. Haliyle bu da çok fazla insanla tanışıp onlarla çalışmam demek. İşçisinden,mühendisine; mimarından,proje müdürlerine; muhasebecisinden,patronuna. Ama çoğu insanda bir hedef,hayal göremedim. Bu çok üzücü birşey. Herkesin derdi olmuş daha çok para. Bizim ülke olarak en kötü tarafımız belli bir yerde kalmak,hayatı garantiye almak,bundan sonrasını sadece para için yapmak. Ne insanlar gördüm müthiş parlak,kafalı ama düşünceleri karanlığı aydınlatmak için kibrit yakması gibi birşey. 20/30 saniye sonra karanlığa mahkum olacağını bildiği halde enerjisini harcamak. Oraya bir ışık kaynağı gerekli ve bunu yapabileceği halde kolay yolu seçmeye inat ediyor. Kimi de geçmişinden dolayı sürtüyor kibriti kavına. Yaşadıklarına aklının ermeyeceği biri. Şantiyelerde sene devirmenin en güzel yanı müthiş hikayeler ve yaşanmışlıklarla ilgili ne kitap, ne internette duyamayacaklarını kulağının işitmesidir. Bir hikaye dinledim geçenlerde. Hafif loş ışıklı, birbirinden farklı ses tınılarını yükselip,alçaldığı,birbirleriyle kavga edip asıl konuşanın ses tonunu ezmek istercesine bir ortamda. Beyin hücrelerinin hafif uyuşup, en iyi dinleme modunda olduğu anda. Dudak hareketleri,yüz mimikleri ve gözlerdeki rengin kendini arındırır şekilde yıkamaya çalışması herşeyi anlatıyordu. Onun birkaç katman yukarılarda olacağı yerde ayaklarına pranga vurulmuşçasına, hayallerini bir kağıda yazıp onu ateşler içine attıktan sonra rüzgarın o külleri kollarından tutup sürükleyerek götürmesini bekler gibi. Kızmıyorum ama üzülüyorum. Elden de birşey gelmiyor. Yerlerimiz farklı olsa ne olurdu acaba ? Fikirler değişir miydi ? İlk 19 yılda elinde olmayan koşullar 22 yaşını etkiler miydi ? Pink Floyd konserinde en önde olması gibi mükemmel ya da karaborsadan bilet alıp küçük bir pixelde onu görmek gibi kötü. Ama buradaki olay kalple beyin arasındaki o mükemmel yolun kısa olduğunu görebilmektir. Ben olsam biletimi önceden alırdım.

Yolun Sonu

Fotoğraflara baktığında bazı şeyler hisseder insan. Her insanın hissettiği farklı şeyler. Kimi aşk, kimi hüzün, kimi çekememezlik, kimi gurur vs vs.. Sen ne hissettin peki garip bir gülme. Bunun birkaç anlamı var. Gülme tepkine göre. Dudaklarının açılma aralığı bile değiştirir bunu.

Sorular sormaya başlıyor beyin. Hepsini cevaplıyorsun. Bir tanesi hariç. Bu kendi yorumunla alakalı bir soru. Kendince bir cevap veriyorsun ona da. O kişinin sahteliği belki de bu. Yakıştıramadığın bir cevap. Sence doğru olan bir cevap ama.

Yıllar geçiyor ve geçmeye devam edecek. Bu sorular zaman zaman sorulacak. Sen de cevaplayacaksın. Çaresiz. Belki doğru, belki yanlış. Kabullenemediğin cevaplar belki de.

Bir insanda değil birkaç insanda gördüm bunu. O anlık alınan kararlarla. Sonradan o insanların yapmacıklıklarını görüyorsun. Aslında öyle biri olmayıp öyle gibi göstermesi. Belki de seni kullanması veya kendi çıkarlarını düşünmesi. Bu insanlar neyi düşünüyor. Bu hayatın sona ermeyeceğini mi? Olayların açığa çıkmayacağını mı?

İnsanların beyni garip çalışıyor. Duygularını veya ne istediklerini bilmiyorlar. Kendini iyi yetiştirdiğini sanıp, aslında vasat bir durumda olduğunu göremiyor. Belli kalıpları var dışına çıkamıyor veya hiç kalıp içine girmemiş öyle gösteriyor. Bu iyi mi peki, kötü mü? Bu ne biliyor musun? Egodan başka birşey değil. Kendini bırak karşısındakini kandırdığını düşünmesi. Seneca’nın bir sözü var. “Kendini akıllı sananlar kadar, dünyada aptal yoktur.” Bunun sonu var mıdır peki? Sanmıyorum. Bu alışkanlık olmuş artık. Bırakması çok zor onun için. Birkaç kişi var onlara bunu yapmıyor. Tek kalmaktan korktuğu için. Yine bir bencillik.

Dünya kötüye gidiyor, daha da kötüye gidecek. Bizim yapmamız gereken tek şey var. O da sevdiklerini ve yetiştireceğin çocuklarını uyarıp bunlardan uzak tutmak, bunların anormal olduğunu onlara anlatmak. Onları bilinçlendirmek. İkna etmekten bahsetmiyorum. Sadece bunları onlara anlattığında zaten onlar da doğru olanı idrak edeceklerdir.

Sana birşey diyeyim mi? İnan çocuklarımın onlara benzemesinden çok korkuyorum ve bunun için zor günler bekliyor beni. Tatlı ama kolay olmayan bir yol. Yolun sonunun iyi olması ümidiyle..

Akıllı Bir Deli

Sana mı gelsem yenisine mi gitsem bilemedim. Ama ona gitmek zahmetli iş. Kafam da güzel hiç uğraşamayacam. Sonuç olarak sana geldim.

Yolculuklar insanı mutlu ediyor. Tabi zaman zaman. Müzik dinleyerek camdan bakmak o toprak parçasının süratle yanından geçtiğini izlemek. Düşünme fırsatı veriyor sana. Ne hakkında olursa olsun. Gelecek,şimdiki veya geçmiş zaman.

Şimdi bir tren seyahatindeyim. Ha karanlık şu an. Yolun bana el sallayarak hızla uzaklaştığını göremiyorum ama hissedebiliyorum. Hani yazdırıyor ya bu yolculuklar özendim işte,gerisini boşver.

Buraya kadar iyi geldim de yazasım yok gibi. Normalde kelimelerin benden önce gittiği, birbirleriyle dedikodu yaparcasına ardı ardına geldiği zamanlar gibi değil. Fısıldıyorlar birbirlerine ama ben duyamıyorum.

Ne demek istiyorlar merak ediyorum. Saklıyorlar benden birşeyleri. Ya da kelimelere dökerek benim üzülmemi istemiyorlar. Kendi aralarında hallediyorlar. Aslında üzülünecek bir şey konuşmuyorlar. Sadece kafamda o güzel şeyleri kurmamın herhangi bir olumsuzlukta beni üzeceğinden korkuyorlar. Sebep ? Ben de çözemedim.

Kendi kendime konuşup deli gibi hissediyorum şu an kendimi. Arada üst satırlara çıkıp neler yazdığımı okuyorum. Yapmadığım şey. Ama yapıyorum. Kafam yerinde değil napayım ? Ayran içtim ondan galiba.

Deli olmak güzeldir biliyor musun. Deli olmayan birinin normalden ne farkı var ki ? Herkes gibi sıradan. Gerek işinde gerek özel hayatında gerek ilişkisinde deli hep güzeldir. Onu sorguya çekemezsin. Deli lan o. Ne diyecen ki ? Adamın kafa rahat. Deli.

Vakit daralıyor be deli kardeş. Akıllı rolüne bürünmen gerekiyor. Bu dayatılıyor sana çünkü. 20 dk sonra normale dönmen lazım. Sende cesaret yok, deli de olan kadar bile. Deli cesareti. Rol yapmaya devam edeceksin. Günaydınlar,tebessümler,muhabbet etmeye çalışmalar,birilerinin işlerini yapmalar,karşılığında para almalar,sonra da o parayı yine yapmacıklara kendini beğendirmeye çalışmak için harcamacalar.

Bazen diyorum keşke deli olsaymışım. Takmayacağın, yaparken yaptıklarının sonunu düşünmeyeceğin, hayatın seni bir bacağından bağlayıp hadi şimdi koş demeyeceği bir hayat, özgürlük, doğallık, rahatlık vs. bir sürü güzel şey ..

Ben özeniyorum biliyor musun ? Şu kendini nasıl tanımlayabileceğimizi bilmediğimiz dünyada özgür yaşamak. Gerçek özgürlük.

Ama sonuç olarak adımız çıkar. Olur mu öyle şey. Hepimiz akıllıyız kodumun dünyasında. Rol yapmaya devam. Akıllı akıllı takılmaya devam.

Bir gün hayatım değişecek buna inanıyorum. Hadi sana da söyliyim yabancı değilsin. Ne zaman biliyor musun? Kendim gibi akıllı bir deli bulduğumda ..

Miras

Birgün hiç beklemediğim bir anda hediye almıştım. Kendimi çok iyi hissetmiştim. Onlarca kişi arasından tek o hatırlamıştı. Şu an çok yakınımda. Onu gördüm yazmak istedim.

Sonra bu kişiye ben de bir jest yapmak istedim. Ama özel olmalıydı. Sıradanlıktan sıkılmıştım. Ayrıca hakediyordu da böyle birşeyi. Onun beklediği bir an vardı, o anı boşa harcadım. Çünkü istediğimi hala bulamamıştım. Sonra farkettim ki bulasıya kadar öncü birşey olsun. İlginçtir ilk girdiğim dükkanda buldum onu.

Gelelim aslına. Onu da buldum. Fakat uzun süredir şehir dışında olduğun için henüz ayarlayamadım. Az bir zamanı kaldı. Bence aldığı en iyi hediyeler biri olacak. Hakediyor da zaten.

Peki bu kadar uğraşmak gerekli midir bazen ? Senin için gerekli veya gereksiz. İçinden ne geliyorsa onu yapmalısın. Duygular mantığın önüne geçebilmeli bence. Yakın bir zamanda Equilibrium isminde bir film izlemiştim. Şu an düşünüyorum da bana göre gerçekten gerekli böyle şeyler.

Neden mi gerekli ? Onun sana hissettirdiği açının içine girince hem mantıklı hem mutlu oluyorsun. Belki hiç duymadığın bir kelime artık sana birşeyler çağrıştırıyor. Onunla özdeşleşiyor. Biriyle ne kadar özdeşleştirdiğin kelime varsa o senin için o kadar önemlidir. Yeri gelir yazmaya kalksan ömrün yetmez. Yeri gelir kalem oynatamazsın. Kitaplığındaki ciltlerin sayısı arttıkça da anlarsın ki iyi ki.

Bazen yazarlar değişebilir. Veya yazdıklarının yerini yenisi alabilir. Anayasa gibi düşün. Yenisi çıkınca bir öncekinin işlevi durur. Senin yapman gereken yeni baskıyı eskisiyle değiştirmek. Rafların tozunu almak bir nevi.

Gelelim hediyeye tekrar. Şu an bir adres karmaşası var. Kısa bir zamanda o da çözülecek. Hem daha vaktim var bence. Acele işe şeytan karışırmış. Bahanem de hazır.

Buraya yazdıklarımın en güzellerini kısa zaman içerisinde benim için çok değerli bir anlamı olan alana aktaracağım. Buraya yazmamdaki amaç ise sürekli yanımda olması. İstediğim zaman ulaşabilmem. Bir hayalim var, eğer denediğimde başarıya ulaşırsa belki buralara bir daha uğramam.

Eskiler bazen daha güzel olabiliyor. Bunu rahmetli dedemden öğrenmiştim. Bence benim genlerimde dedemin baskın olduğu kesin. Şimdi anlatsam onu ne kadar da övdün be diyebilirsiniz. Ama kötü yanları da vardı. Ha kötü mü tartışılır ama yapamadıkları diyelim. Hayatımda gördüğüm en mantıklı, önemli ve düzgün insandı.

Hiç unutmuyorum vefat etmeden önce sürekli doktora geliyordu. Ben daha lise çağlarındayım. Bizde kalıyordu o aralar. Bizim evde kendini daha rahat hissettiğini düşünmüşümdür hep. Dışarı çıktı sigara yaktı. Yaz aylarındayız. Çay da koymuş kendine. Belki de çayı çok sevmemde ve şekeri bırakamamda onun payı büyüktür. Neyse bağdaş kurdu bir yandan çayını yudumluyor bir yandan sigarasını çekiyor. Maltepe içerdi hep. O kadar güzel sigara içerdi ki özenirdin. O zamanlar benim aram yok sigarayla. Derdim hep bu kadar akıllı bir adam neden sigara içer. İçmemesi gereken bir halde hele. Anlıyorum ki şimdi aslında akılsızlıktan değilmiş o. Bende kendime bir çay koydum hemen dışarı çıktım. Çekirdek sordu bana var mı diye. İnanın onun çekirdek yemesini gıpta ile izlerdiniz. O kadar yanında kaldım bir kez bile ağzıyla çekirdek kabuklarını birbirinden ayırdığını görmedim. Her çekirdek tanesini iki elinin baş ve işaret parmaklarıyla açardı. Hiç sabırsızlık göstermeden, sıkılmadan. Oturduk oturduk saat baya geç oldu benim uykum geldi dedim yattım. O hala oturuyordu. O kadar geç saatlere kadar oturup sabah nasıl erken kalkıyordu inanın hiç anlayamıyordum. Ta ki hastalığının son zamanlarına kadar.

Ertesi gün olmuştu. Baktım dedem yok ortalıklarda. Gezmeye çıkmıştır diye düşündüm. Akşam oldu yemek yedik. Siyahlı altın sarılı poşetler olur ya onlardan biri vardı çekyatın üstünde. Çok da yemezdi. Herkesten önce kalktı poşetin yanına gitti. Açtı kalın bir kitap. Şu Çılgın Türkler di bu kitap. Okumaya başladı. İnanmazsınız o yaşta birinin bu kitabı o kadar kısa sürede okuyacağına. Hergün gözlüklerini taktı sürekli okumaya başladı. Her baktığımda belli bir kalınlık bitmiş oluyordu.

Buraya neden girdim bilmiyorum ama onun hakkında birşeyler sorsanız tüm ayrıntısına kadar saatlerce konuşabileceğimi hissediyorum. Ha eskilerden dalmıştım. Bizim köyde kerpiçten evlerin önüne seki yapılır. En iyi dinlediğim müzikler bu sekide oturan dedemden aklımda kalanlar oldu şu zamana kadar. Tek gözlü bir teybi vardı. Bant kasetleri takar sesini açar, yine çayını demler oturur orada iki eliyle çekirdek açıp yerdi. Bant kasetlerden öyle güzel bir ses çıkardı ki tarif edilemez. Neşet Ertaş en sevdiklerindendi. Öyle bir ses çıkardı ki şu anki dijital ortamlar yanında fıs. Bazen yanına gider bazense misafir evimizdeki pencereden dinlerdim bende.

Bende de işte bu yüzden yapmak istediğim 1 hayalim, bu hayal için elde etmem gereken 3 şey var. Bunu kesinlikle yapacağım. Yaptığımda belki de sana veda etmeye gelirim kim bilir.

Ama dostlar şunu unutmayın. Eskiler hiçbir zaman eskimez ve hayatınızda yer edinmiş birileri vardır garip bir şekilde hem de. Kimse bilmezken bile siz onunla iletişim halindesinizdir ve o insanla sizin aranızda bu güzel bağ, dostluk hep daim kalacaktır. Böyle güzel insanları hep sevin ve hiç kaybetmeyin olur mu ? Çünkü o bana bunu miras bırakıp gitti.

Gün Geçtikçe Herkesin Daha Fazla Ziyaret Ettiği Bir Yer : Zirve

İnsan bazen olması gereken yerlerde olmadığını düşünür. Bu yerler uç noktalar değil. Uç noktalara ulaşması için atılan adımlar. Bu adımlara başlayamamıştır. Bunun sebebi aile,para,şans ve gereken çabaların gösterilememesi olabilir. Bunlardan bazılarını eleyebilirim. Ortadaki büyük sorunu da belirleyebilirim. Ama onlardan biri eksik. Bunu yukardan gözetleyenler var biliyorum. Bence onlar bana yardımcı olacak vakti geldiğinde. Birkaç ay edindirlikleri tecrübe de kim olduğumu bana hatırlatarak.

Çok az bir zaman önce çok kötü birşey yaptım. Pişman mıyım peki ? Hayır. Devam da edebilirdim ama durdum. Çünkü bu kendime yapabileceğim en kötü şeylerden biriydi. Ama sürekli olan hali ortada. Mantıklı olan buydu. Belki bu olay sonrasında diğer kötülüklerden kurtulmuş oldum. Her musibetten bir nasihat doğar hesabı belkide.

Zirveye ulaştığınız anı gördüğünüzde aslında oranın hiç iyi bir nokta olmadığını anlayabilirsiniz bazen. Çünkü elde edebileceğin herşeyi elde ettikten sonra diğer kalan şeylerin önemi olmadığını anlarsın. Ya da elde etmek istediklerini elde etmenin amacını unuttuğunda sana garip bir his kaplatır. Bu sefer bu noktadaki insanları düşünürsün. Tüm bu insanların beklentisi ne ? Birden acımaya başlarsın bu insanlara. Sen hiç zirvedekilere acıdın mı ?

Bunu birgün yaparsan aşağıya bir bak derim. Eğer o noktada kalmayı istiyorsan durumun kötü. Zirveye çıkmak isteyeceğin zamanlar gelecektir bazen, belki de sık sık. Ama aşağıda kalıp onlar karşısında yardım almadan ayakta durabiliyorsan bence şanlısın.

Benden önce zirveye çıkmış biriyle tanışmıştım bir gün. Şimdi onun kafasını daha iyi anlayabiliyorum. Bence durumu vahim. Aşağıya inmekten korkan biri. Arada zirveye ziyarete gidiyor. Ama olanaklardan dolayı aşağıya iniyor. Yukarı aşağı yapa yapa bence aşağıdakilerin önemi onun için bitmiş. Bunun suçlusu en yakınından biri.

Bazı insanların hiç zirveyi görmemesi gerekir. Çünkü onu kaldıramaz. Takılı kalır orada. Bunun sebebini de çok iyi biliyorum. Ama aşağı iniş biletini cebine koyamamışsan zirveyi çıkmayı bile denememelisin. Sürekli cebinde bileti olan insanlara da buna gerek yok diyebilmesin.

Merak ettiğim konuların çoğu aydınlandı bende, çözüldü. Bu konularda birşey yapabilmem mümkün değil. Artık yeni bir zirveye çıkmamış arkadaşla tanışman gerekli bence. Onda yaptığın hatalar aklına gelecek. Ya da daha ağır basan bir ihtimal var. Bence o olacak. Zirveden birini bulacaksın sen. Ve orada kalacaksın. Ama aşağıdaki güzellikleri hiçbir zaman göremeyeceksin. Çünkü sen seçilmiş olanı terkettin. Belki de bu hayattaki en büyük ceza bu olacak sana. Aşağının yukarıdan güzel olabileceğini hiçbir zaman anlamamak ..

Belki De Seviyordu ?

Bir adam düşünün bir gün başka bir ülkeye gidiyor karısıyla. Otele vardıklarında havaalanında bir eşyasını unuttuğunu farkediyor. Geri dönmek için taksiye biniyor. Önde giden bir kamyonetin kasasından bir buzdolabı bağlarından kopuyor ve araçlarına çarpıyor. Sonra bu araç nehre düşüyor. Şoför bir kadın adamı da kurtarıp ortadan kayboluyor. Adam hastaneye kaldırılıyor. 4 gün komada kalıyor. Uyandığında ise bazı şeyleri hatırlayamıyor.

Otele geri dönüyor ama adamın kimliğine kimse inanmıyor. Karısını görüyor ama kadın da adamı tanımadığını söyleyince adam delirdiğini düşünüyor.

Adam taksici kadını bulmaya karar veriyor. Bulduğunda kadının mülteci olduğu o yüzden kaçtığını anlıyor. Kimliğini ortaya çıkarmak için yaşlı bir amcaya da ulaşıyor bir şans eseri. O amca bu kişinin doğru söylediğini kanıtlıyor ve ölüyor. Tüm kanıtlar artık çöp. Peki bunu adam nasıl yapacaktı. Ne kimlik,ne pasaport,ne de ehliyet hiçbirşeyi yoktu.

Birkaç bela atlatıyor. Ama bunlar adamın demekki bazı olaylarda parmağı olduğunu kanıtlıyor. Bu taksici kadınla iyi bir ilişkileri de oluşmaya başlıyor. Birbirlerini sırtlıyorlar. Adam allem edip kullem edip sonunda kimliğinin doğru olduğunu kanıtlıyor. Bu sefer başka bir amca olaya dahil oluyor ve adamın aslında düşündüğü kişi olmadığını söylüyor ona. Sonra da öldürecek onu. Yine taksici kadın geliyor kurtarıyor bunu.

Adam meğer bir suikastçiymiş. Yaşadığı onca şeye inanamıyor. Gerçekten delirme safhasında. Karısıyla fotoğrafları,kimliği,pasaportu herşeyi o havaalanında unuttuğu çantasından çıkıyor. Tüm bunlar nasıl olabilirdi ?

Sonra bazı şeylere inandığı için dünya da önemli 2 insanın hayatını kurtarmaya karar veriyor. Otelde bu 2 adam. İlk giriş yapmak istedikleri otelde. İkisini de kurtarıyor. Ama bir patlama oluyor. Karısı ölüyor.

O kadar anlattım ama merak ettiğim konu şu. Karısı onu tanımadığını söyleyip reddediyor. Bu olayların ortasında bir araya geliyorlar ve kadın onu öpüyor,çok sevdiğini söylüyor. 2 suikastçi de birbirlerine bağlı gibilerdi. Eğer o kadın ölmeseydi sonuç ne olurdu ? Gerçekten de sevmiş olamaz mı ? Adam şu an o taksici kadınla beraber. Karısı onu ölüme yolladığı için aklına bile gelmiyor. Seven bir kadın kocasını ölüme yollar mı ? Ama kabul edeyim ki çok inandırdı beni aşık olduğuna. Hikaye aslında daha güzel ben pek anlatamadım.

Bunu buraya yazdım. Çünkü bu hikayeyi görüp olayları aynı duyguyla yaşatacağım sana. Hem de daha mükemmelini. Sen de hak vereceksin mükemmel bir hikaye..